SANATA TUTUNMA
Sanat, var olduğu andan itibaren, ki bilinen en eski sanat eseri niteliğini taşıyan resim, 42.000 yıl öncesine dayanıyor; insanlığın evrimine şekil veriyor, kültürünü belirliyor, varsayım ve tanımlamaların yapılmasına dayanak sağlıyor.
Şayet sanatı giderek ortaya çıkan değil de, ortaya çıkaran bir kavram olarak görürsek, belki de “Neden artık hiç sanat akımı oluşmuyor?” sorusuna tatmin edici cevaplar bulabiliriz.
Hayal gücü, yaratıcılık, anlamlandırma, ad koyma, tanıma, sahip çıkma, keşfetme ilk insandan günümüze dek, sanatı var eden başlıca unsurlar. Böyle olduğunu bilmek, sanatın ilerlemesine ilişkin gelişmeleri açığa çıkarmamıza yardımcı olacaktır. Aslında sanat dendiğinde şu anda bile akla gelen ilk kelimenin resim olması bir tesadüf değil. Çünkü resim ilk sanat türüydü. Kendi başına bile, sanat için oldukça yeterli bir kelime. Adlandırma yeteneğine erişen ilk insanlar nesneleri, daha doğrusu isimleştirdiği sözcükleri resme çeviriyorlardı. Düşünülen her türlü ilişki resimle ifade ediliyordu. Hepimizin gözünün önüne gelen mağara resimleri gibi. Ancak o dönemlerde bunların sanat içinde yeri olduğunu ve o şekilde değerlendirileceklerini bilemezlerdi. Çünkü bu kelime, oluşturdukları kültürlerle ve doğanın da katkısıyla “dil”e geldi.
“Sanat” kelimesinin etimolojik anlamı, kültürleri var eden çeşitli coğrafyalardaki dillere göre şekil değiştirmiyor olsaydı, bu soruyu sorar mıydık? Tüm dillerde aynı kelimeyle tarif edilebilir miydi? Almanca karşılığı olan “Kunst”un kökeni “Bilgi” iken, İngilizcedeki “Art” sözcüğü, beceri, zanaat ve işçilik anlamlarını taşıyor. Peki bizim kullandığımız kelime olan “Sanat”? Kökeni Arapça ve imalat, işçilik, ustalık ve hüner demek. Tüm anlamlar ona verdiğimiz isimlerle var oluyorlar. Şimdi kısa bir süre için etrafımızdaki nesneleri, aklımızdaki düşünceleri adlandıramadığımızı düşünelim. Tüm yaşam, keşiflerle, bilinmeyenle, “zorunlu” bir yaratıcılıkla sürecekti. Düşüncelerimiz “ütopya” olmaktan çıkacaktı. İlk insanlar gibi hissedecektik. Bu düşüncedeki insan varlığımızla sanat yaptığımızın farkında olmaksızın gizemli ve tinsel dünyanın kapılarını aralayacaktık. Örneğin adlandıramadığımız doğa olayları, resmi yapan için betimlediklerini korkulmaz hale getirirken, resmi gören ve kültürü oluşturan insanlar için korkunun kaynağı olacaktı. Çünkü tekrar altını çizmek gerekir ki sanat, kültürü, insan davranışını, bakış farklılıklarını ve dili oluşturan tek güçtür.
Sanat, tüm bu nitelikleriyle bir gerçeklik aracı aslında. Onu keşfedebilmenin coşkusu, insanın düşüncelerinin ne kadar güçlü olabileceğinin farkına varmasını sağlarken, sadece fikirleriyle değil, sosyal yaşantısından özel ilişkilerine, kavgalarından danslarına, akla gelebilecek her türlü insani varoluşunun yaşam kaynağı. Sanatı terk etmek, ondan uzaklaşmak yeni bir akımın ortaya çıkmaması kadar basit bir sonucu değil, insanlığın varoluşunu terk etmesi kadar yıkıcı bir kıyıma sebep verecektir. Yeni bir akımı “dil”e getirebilme gücü için sahip olduğumuz sanata karışmak elzemdir.
Figen BAHTOĞLU
Aralık, 2017
Yorum bırakın